Modal content
×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

1.Kişisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.
 
2.Kişisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

3.Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır.

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,
5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

6.Veri Sahiplerinin Hakları

Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

  • e-Devlet
  • İçişleri Bakanlığı
  • Diğer Valilikler

Valilikler

Erzurum Valiliği
Erzurum Valiliği
Erzurum Valiliği
  • VALİLİK
    Yöneticilerimiz Valilik Birimleri Mevzuat İl Protokol Listesi Kurumsal Kimlik Ve Logolar İl Haritası İl Etik Kurulu Kalite Yönetim Sistemi
  • ERZURUM
  • İLÇELERİMİZ
  • HİZMETLERİMİZ
    Vali Yardımcıları Görev Dağılımı (24.03.2025) Hizmet Birimleri 2025 Yılı Yatırım Programı Yönergeler Enerji Kalite Politikamız Çevre Politikamız Uygulamalar
  • GÜNCEL
    Validen Haberler Haberler Duyurular İhale İlanları
  • İLETİŞİM
°C
17
Haziran2025
Parçalı Bulutlu
23
°C
5 Günlük Hava Tahmini
temizle
  • VALİLİK
    • Yöneticilerimiz
      • Vali Mustafa ÇİFTÇİ
      • Vali Yardımcılarımız
        • Vali Yardımcısı Ahmet ÖZDEMİR
        • Vali Yardımcısı Mustafa Berk ÇELİK
        • Vali Yardımcısı V. Yusuf Durani DİNÇ
      • Görev Yapmış Valiler
    • Valilik Birimleri
      • Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü
      • Hukuk İşleri Şube Müdürlüğü
      • İdare ve Denetim Müdürlüğü
      • İdari Hizmetler Şube Müdürlüğü
      • İl Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
      • İl İdare Kurulu Müdürlüğü
      • il Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü
      • İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürlüğü
      • İl Yazı İşleri Müdürlüğü
      • Protokol Şube Müdürlüğü
      • Özel Kalem Müdürlüğü
      • Açık Kapı Şube Müdürlüğü
      • Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı
    • Mevzuat
      • İmza Yetkileri Yönergesi (21.02.2025)
    • İl Protokol Listesi
    • Kurumsal Kimlik Ve Logolar
    • İl Haritası
    • İl Etik Kurulu
    • Kalite Yönetim Sistemi
  • ERZURUM
  • İLÇELERİMİZ
  • HİZMETLERİMİZ
    • Vali Yardımcıları Görev Dağılımı (24.03.2025)
    • Hizmet Birimleri
    • 2025 Yılı Yatırım Programı
    • Yönergeler
    • Enerji Kalite Politikamız
    • Çevre Politikamız
    • Uygulamalar
  • GÜNCEL
    • Validen Haberler
    • Haberler
    • Duyurular
    • İhale İlanları
  • İLETİŞİM
 

Anadolu'nun Zirvesi Erzurum

14.05.2019
ERZURUMUN TARİHİ

ERZURUM ADI
 
Erzurum'un bilinen ilk adı Doğu Roma (Bizans) İmparatoru II.Theodosios' a (408-450) izafe edilen Theodosiopolis' ti, şimdiki Erzurum' un yerinde kurulmuştu. IV. asır sonuna doğru Roma imparatorluğu sınırları içine alınmış ve 415 tarihinde Theodosios' un emriyle Şark Orduları Kumandanı Anatolius tarafından kurulmuştur. Urfalı Mateos' a göre bu şehir Garin mıntıkasında Fırat'ın kaynağına yakın bir yerde bulunuyordu. Belazurî. bölgeye hakim olan Ermenyakos' un ölümü üzerine yerine geçen Kali adlı karısı tarafından kurulduğu için Araplarda Kalikala (Kali' nin ihsanı) adını vermişlerdir. Belazuri Kalîkala' yı dördüncü Ermeniyye şehirleri arasında sayar ve Ermeniyye şehirlerinden biri olarak kabul eder. X. asır İslam coğrafyacıları Kalikala şehri hakkında bize malumat vererek, doğuda ev eşyasının en önemlisi sayılan Kali (halı)nın burada yapıldığını ve adını bu şehirden almış olduğunu kaydetmektedirler. Hudud alalam' ın yazarı bu şehrin müstahkem bir kalesi bulunduğunu ve her taraftan gelen gazilerin burayı nöbet tutarak koruduklarını  ve şehirde tüccarların çok olduğunu bildirmektedir. Bugünkü Erzurum adı ise, Erzen' in Selçuklular tarafından fethedilmesi üzerine ahalisinin Theodosiopolis' e (Kalikala=Karin) göç etmelerine müteakip bu şehre Erzen ve Türk hâkimiyetinin ilk safhalarında bu adın sonuna, Meyyafarikin (Silvan) ile Siirt arasındaki Erzen' den ayırmak ve Anadolu'ya ait olduğunu belirtmek üzere Rum kelimesi ilave edilerek, Erzen al-Rum denilmesinden kaynaklanmıştır. Selçuklular tarafından Erzurum'da basılmış paraların üzerinde şehrin adı Arzan al-Rum şeklinde yazılmıştır.
 
Tarih Öncesi Çağlar
 
Erzurum ve çevresi özellikle son Kalkolitik ve Eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer alması, zengin akarsu kaynaklarını bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur. Karaz, Pulur ve Güzelova kazılarının tanıklığında, yaklaşık altı bin yıldan beri çevredeki yaşama biçiminin devam ettiği söylenebilir. Bölgede M.Ö. IV. binden itibaren çok kuvvetli bir kültür birliğinin olduğu da ortaya çıkmıştır.
 
MUSTAFA KEMAL PAŞA ERZURUM'DA
 
İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletleri'nin baskıları sonucu, Anadolu'da asayişi sağlamak amacıyla ordu müfettişlikleri teşkil etti. Bu tasarı gereğince. Doğu Anadolu' da ki 9. Ordu Müfettişliğine Mustafa Kemal Paşa tayin edildi. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen talimata göre, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van Vilayetleriyle Erzincan ve Canik müstakil livalarına gereken emirleri verebileceklerdir. Mustafa Kemal Paşa' ya verilen bu geniş talimattan da anlaşılacağı üzere, O' nun görevi yalnızca Samsun ve havalisindeki asayişsizliğe son vermenin ötesinde idi. Anadolu' ya ayak basar basmaz yapmaya başladığı işlerde bunu ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919'da Erzurum'a geldi, ilk karşılama merasimi Erzurum'un batısında on yedi kilometre uzaklıktaki Ilıca' da yapıldı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum'a gelişinin ertesi günü 4 Temmuz'da Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ziyaret etti.
Mustafa Kemal Paşa, 5 Temmuz 1919'da yakın arkadaşları ile bir toplantı yaptı. Toplantıya Karabekir Paşa, Rauf Bey, Eski Vali Münir, Süreyya, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım, Kurmay Binbaşı Hüsrev, Binbaşı Refik, M.Müfit Beyler katılmışlardı. Toplantıda bulunanlar, Mustafa Kemal Paşa' ya sonuna kadar yardım edeceklerine, onu lider olarak kabul ettiklerine dair söz verdiler.
 
ERZURUM KONGRESİ 
 
Erzurum Kongresi, 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum'da toplanan kurultaydır. Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van'dan gelen 62 delege katılmış; 2 hafta süren kongrede alınan kararlar Kurtuluş Mücadelesi'nde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici olmuştur.
Erzurum kongresi bölgesel bir kongre olmasına rağmen tüm ulusu etkileyecek kararlar alınmıştır. Kongreyi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış; yoklamanın ardından yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa kongre başkanlığına getirilmiştir. Aslında 10 Temmuz'da başlaması öngörüldü. Fakat delegelerin bir bölümünün gelememesinden ötürü 23 Temmuz'a ertelendi. 
Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar:
Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir.
İstanbul Hükümeti vatanın bağımsızlığını sağlayamazsa geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplanmamış ise, bu seçimi Temsilciler Kurulu yapacaktır.
Kuva-yi Milliye'yi etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır.
Azınlıklara siyasi hakimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez. Ancak bu vatandaşların canları, malları ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır.
Manda ve himaye kabul olunamaz.
Milli irade ve toplanan ulusal güçler padişahlık ve halifelik makamını kurtaracaktır.
Mebuslar Meclisi'nin derhal toplanmasına ve hükümetin yaptığı işlerin milletçe kontrolüne çalışılacaktır.
Sömürgecilik amacı taşımayan devletlerden teknik, sanayi ve ekonomik yardım kabul edilebilir.
 
YÖRESEL EFSANELER

ÇOBAN DEDE EFSANESİ
 
Çoban dede Köprüköy de bulunmaktadır. Çoban dede efsanesinin anlatıldığı yerde bulunana taşlar bir çobana ve koyunlarına ve birde ejderhaya benzetilmektedir. Efsaneye göre çok eskilerde bir çoban yaşarmış. Bir Ejderha çobanın sürüsüne musallat olmuş ve her geldiğinde bir koyunu alıp götürüyormuş günler sonra azalan sürüsüne üzülen çoban Allah'a yalvararak ejderi taş etmesini ve buna mukabil kendisinin bir koç kurban edeceğini söyler. Allah duasını kabul eder fakat çoban kurbanını kesmez bu nedenle de Allah çobanı ve koyunları taş eder.

GELİN GELDİ EFSANESİ

Bu efsane Ilıca ilçemizde bulunan istasyon mevkiinde ki Gelin Geldi gölü ile ilgilidir.
Erzurum’a giderken gerek karayolu gerekse tren yolu ile içinden geçtiğimiz çok şirin ve turistik bir ilçemiz olan Ilıca çermikleri yani kaplıcaları ile meşhurdur. İlçenin hemen her yerinden mutlaka bir sıcak su kaynağı çıkmaktadır. Bu anlatacağımız hikâyede böyle bir kaynağın bulunduğu Ilıca istasyonundaki Gelin Geldi gölünün ismi ile ilgilidir.
Ilıca istasyonun bu günkü yerinde vaktiyle bir göl varmış. Zamanla kaybolan bu gölün yerine şu anki istasyon inşa edilmiş. Göl de kaybolmamış fakat eskisine göre nispeten küçük bir göl halindedir.
 
İşte bu gölün adı ile ilgili çok güzel efsaneler anlatılır. Onlardan biri şöyledir;
 
Çevredeki köylerden birinde güzel bir kız varmış. Bu kıza komşu köylerden bir delikanlı âşık olur. Kızında gönlü delikanlıda. Durumlarını ailelerine açarlar. Bu iki gencin evlendirilmesine karar verilir. Fakat araya delikanlının askerliği girer. Kız ile delikanlı murat alıp vermeden ayrı düşerler. Kız baba evinde delikanlı asker ocağında kavuşacakları günü beklemeye başlarlar.
 
Bir gün köye delikanlının şehit olduğuna dair bir haber gelir. Gelinlik giymeyi bekleyen genç kız bu haber karşısında sarsılır. Ama elden ne gelir ki. Artık sevgilisi ölmüştür. Ağlamanın sızlamanın bir faydası yoktur.
 
Kızın yeni taliplileri olur. Babası bunlardan birine kızını verir. Düğün dernek kurulur. Davullar vurulup zurnalar çalmaya başlar. Gelin alayı vakti gelince gelinin atını çeker ve yola çıkarlar. Alay yolda bir gölünü kıyısına gelince bir müddet dinlenmeye karar verilir. Atından inip gölün berrak sularına dalgın dalgın bakan genç kızın aklı hep eski sevgilisindedir. Onu düşünmektedir. Gölün pırıl pırıl sularına bakarken onu sanki suyun içindeymiş gibi görüverir. Hemen doğrulur. Suya doğru koşmaya başlar. Suların sakin güzelliğini boza boza ilerler ve düğün alayındakilerinin şaşkın bakışları altında gözden kaybolur. Kafiledekiler her an gelinin sudan çıkacağını ümitle beklemeye başlarlar. Gölde görülen her hangi bir değişiklik gelinin geldiğine yorulur ve bekleyenler “gelin geldi!” “gelin geldi!” diye söylemeye başlarlar. Gölde meydana gelen su hareketleri bu; “gelin geldi!” “gelin geldi!” diye söylenen sözlerle daha çok hareketlenir. Günümüzde de bu hareketlenme yani gölde ki dalgalanmalar halen daha bu sözler üzerine devam etmektedir. Gölün adı da (Gelin Geldi Gölü) olarak anılmaktadır.
 
ILICA SÖĞÜTLÜ KÖYÜ BALIKLI GÖLÜ EFSANESİ
 
Erzurum Ilıca ilçesi güneyinde ilçeye yakın 5-6 km uzaklıkta Söğütlü Köy’ünde Balıklı bir göl vardır.
 
Bu gölde Anadolu’nun fethi sırasında buradaki Türk Akıncılarının savaşta su içerken arkalarından vurularak şehit oldukları ve Allah tarafından balık oldukları söylenmektedir.
Bir gün, köyden bir adam gölde tuttuğu balıkları eve getirir ve karısına balıkları kızartmasını söyler. Söyler ama bu balıklar balık değil balık gibi görünseler bile her biri Allah tarafından balığa çevrilen şehit akıncılar. Kadın balıkları tavaya koyar ve kızarmaya başladığında, kızaran balıklar tavadan kaybolur. Adam ve karısı gördükleri durum karşısında hayrete düşerler ve kendilerini korkudan dışarıya atarlar ve göle kadar giderler.
 
Kızartmaya çalıştıkları balıklar sırtları kızarık şekilde gölde yüzmektedirler. O günden sonra bu balıklar kutsal sayılır ve hiç kimse bu gölden balık tutmaz. Göldeki balıkların her birinin muhtelif yerleri yanık gibidir. Bunun tavadaki kızarıklıktan ileri geldiği söylenir.
 
KÜLHANCI BABA EFSANESİ
 
Hamam sahibi, hamamında tellaklık yapan genç delikanlı Külhancı babayla dertleşmiş. Ben şimdi nereden külhancı bulacağım. Zor durumdayım, diye yakınmış. Külhancı babada ustasını çok severmiş. Hiç üzülme. Git sende dinlen. Kırk gün bu hamamın sorumluluğu bana ait. Yalnız gözünün arkada kalmayacağına söz ver. Giderken dönüp arkana bakma bile. Kırk gün sonra çık gel. Ama sakın şaşırıp ta kırk günden önce gelme, sözünde durmazsan tüm çabam boşa gider, diye hamam sahibine tembihlemiş.
 
Hamam sahibi de:
 
- Bu deli oğlan bir şeyler kuruyor ama hadi hayırlısı. Dediğini bir yapalım bakalım, diye düşünmüş. Gidip evine kapanmış. Yalnız her akşamüzeri hamama gelir hâsılatı Külhancı Baba'dan alırmış. Verdiği sözü tutar külhanı hiç dolaşmazmış.
 
Günler günleri kovalamış. Eskiden eşeklerle katar katır odunlar her gün hamam taşınırken; artık hamama kimsenin odun getirmez olduğu hamamcının ilgisini çekmiş.
 
— Yav, bu deli oğlan külhanı neyle yakar acep? İşin başına geçtiğinden beri hamama ne bir oduncu uğradı, nede bir eşeğin sırtında odun yüküne rastladım. Bu oğlan külhanı neyle ısıtır acep? Diye meraklanır dururmuş.
 
Hamamcının merakı her gün biraz daha artmış. Günlerde 39'a dayanmış. Otuz dokuz da bir, kırkta bir diyerek artık dayanamıyorum gidip bakacağım demiş. Doğru külhana yollanmış.
 
Bir de ne görsün Su haznesinin altında bir tek mum yanmakta. Koca hamam bu mum ile ısınmakta.
 
Tam bu sırada içeriye Külhancı Baba girmiş:
 
- 39 gün bekledin de, bir gün bekleyemedin mi? Bir gün daha bekleseydin hamamı gaipten ısıtacaktım, demiş.
 
Yani hamamcı bir gün daha bekleseymiş yeraltında sıcak su fışkıracakmış ve hamam öyle çalışacakmış. Hamamcının aceleciliği ve merakı yüzünden Külhancı Baba'nın kerameti bozulmuş. Hamamcı çok pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Hamamı mumla ısıttığını gelip görmeseymiş Allah'ta ona kudretten sıcak su gönderecekmiş.
 
TORTUM GÖLÜ EFSANESİ
 
Erzurum Tortum ilçesinde bulunan Tortum Gölünün güzel bir efsanesi halk arasında şöyle anlatılır..
 
Tortuma bağlı Uzundere Hars (Uludağ) köyünden bir çoban sürüsünü otlatırken, kulağına gaipten bir ses gelir...
-- Geliremmmmmm ...
 
Çoban şaşırır, sağına soluna bakar, hiç kimseyi göremez. Kendi kendine vehimlendiğini sanır. Akşama kadar bekler ve köyüne döner. Çoban ertesi gün yine aynı yerde aynı sesi bir kere daha işitir. Yine kimsecikler yoktur. Bu hadise üçüncü günde aynen tekrarlanınca çoban köyün büyüklerine konuyu açmak ister, konuşur. İçlerinden güngörmüş bir yaşlı köylü çobana derki:
 
-- Evladım, yarın da aynı sesi yine işitirsen, "Gel bakalım ne yapacaksın!" de bakalım ne olacak...
 
Dördüncü gün çoban ihtiyar köylünün dediğini yapar. Sesi işitir işitmez başlar bağırmaya:
-“Gel bakalım gel bakalım ne yapacaksın...”
 
Çoban bu sözleri söyler söylemez eteklerinde sürüsünü otardığı dağın yarısı kopar ve aşağıdan akmakta olan Tortum Çayının önünü kapatır. Böylece bir tarafta göl meydana gelir, diğer tarafta da kayalardan taşan su Tortum Şelalesini meydana getirir.
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
 
OLTU TAŞI
Oltu, tarih ve kültür bakımından zengin bir ilçedir. Güzel bir el sanatı olan Oltu Taşı işletmeciliği bu zengin kültür ilçesinde kendine has bir yeri vardır. Oltu Taşı kıymetli bir maden taşı olup, sadece Oltu ve çevresinden çıkmaktadır. 3213 sayılı Maden Kanunu'nda kıymetli taşlar arasında olduğunun tescili dahi yapılmıştır. Çıkarılması, zor, rezervi az, fakat işlenmesi kolaydır. Oltu'nun sembolü olup yüzlerce ailenin ekmek teknesidir.
Oltu Taşının teşekkülü
Oltu Taşı çıkarılan yerlerdeki bitki fosillerinden anlaşıldığına göre, ağaçların reçinesi ile kil ve linyitin karışımından teşekkül ettiği tahmin edilmektedir.
Oltu Taşının çıkarıldığı köyler
Oltu Taşı madeni genellikle Oltu'nun kuzey doğusundaki köylerden çıkar. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralamak mümkündür. Dutlu, Güllüce, Yeşilbaşlar, Taşlıköy, Sülünkaya, Alatarla, Hankaskışla ve Çataksu köyleridir.
Oltu Taşının çıkarılışı
Yukarıda zikredilen köylerin arazisi genellikle çok engebeli dik yamaçlardan meydana geldiği için maden çıkarılan ocaklara ancak yaya ve zorlukla ulaşılabilir. Kazma kürek, murç ve çekiç gibi ilkel aletlerle çalışılır. Açılan ocakların çapı 70-80 cm. civarında olup, dike yakın bir eğilimle ilerlemektedir. Oltu Taşı cevheri üç-beş cm kalınlığında ve zaman zaman kaybolan, yani kırılmış damarlar halindedir. Ocaklarda biraz ilerleyince su çıkar ki, bu hafriyatı diz üstü sürünerek belki 200 metre uzunluğundaki ocaktan çıkarmaktadır. Maden cevherinin az ve çıkarılmasının zorluğu Oltu Taşının kıymetini daha da artırmaktadır.
Oltu Taşı'nın özellikleri
1. Topraktan çıktığında çok yumuşak olmasına rağmen, hava ile temas edince sertleşmektedir.
2. İşlenmesi kolaydır.
3. İşlendikçe sertleşir.
4. Kullandıkça parlar.
5. Rengi genellikle siyah, bazen de kahverengidir.
6. Çıra gibi is çıkararak alevli bir şekilde yanar.
7. Sürtünme ile elektriklenerek hafif cisimleri çeker.
Oltu Taşı İşletmeciliği Tarihçesi
Oltu Taşı işletmeciliği günümüzden 200 sene öncesine kadar gitmektedir. Ancak bu güzel sanat, asıl önemini Cumhuriyet döneminde kazanmıştır. Oltu Taşı madeninin çıktığı bazı köylerdeki ocak kalıntıları ile yaşlı ustaların "Ben babamdan, babam dedemden, o da babasından öğrenmiş." şeklindeki canlı şahitlerinden bu sonuca ulaşılmaktadır.
İşlenmesi
Oltu Taşı'nı toprak altından bin bir güçlükle çıkaranlar, genellikle işlemesini yapmazlar, İşleyenlere hammadde olarak kilo işi satarlar. Bu günkü piyasa şartlarında kilosu bir milyon TL civarındadır. Yeri gelmişken hemen şunu belirtelim ki taşı çıkartanlar, hammaddeyi işleyene pazarlayanlar, işleyerek mamul hale getirenler, işçiden alarak dükkanlara satanlar hep ayrı kişilerdir. Yani Oltu taşı tüketiciye ulaşana kadar 4-5 el değişmektedir.
Satın alınan taşlar, yapılacak mamulün, tip ve cinsine göre uygun bir şekilde küçük bir keserle kütük üzerinde kırılarak içindeki yabancı maddeler, çatlaklar temizlenir. Bu aşamada taş çok fire verir. Öyle ki bir kilo hammadde Oltu Taşı'ndan ortalama yedi tespih çıkar. Keserle kırılan taşlar bu defa bıçakla etrafı yontularak lobut haline getirilir. Sonra tornaya takılan bir biz aleti ile teker teker delinir. Delinen taşlar çark denilen tornadaki mile takılır. Usta, bir eli ile çarkı çevirirken, diğer elindeki keski ile milde dönen taşı tornaya çeker. Milden çıkarmadan önce, çırtı ağacının kömürünün tozu ve Palandöken Dağından getirilen tebeşir taşının tozu ile cila verilerek parlatılır. Artık işlem tamamdır. Bu anlattığımız, tespih tanelerinin yapım şeklidir. Ağızlık, gerdanlık, kolye, küpe ve buna benzer süs ve ziynet eşyaları da elde tek tek ve özenle işlenir. Bu eşyalarında yapımı için kendilerine has değişik aletleri vardır.
Mamul madde çeşitleri
1. Tespih
2. Kolye
3. Gerdanlık
4. Fincan takımı (Çok nadir bulunur)
5. Yüzük kaşı
6. Sigara ağızlığı
7. Pipo
8. Kol düğmesi
9. Küpe
10. Rozet
11. Kravat iğnesi
12. Yaka iğneleri
Bu sayılan mamullerden en çok üretilen ve en tanınmışı, kuşkusuz tespihlerdir. Oltu Taşı tespihlerinin ünü Türkiye dışında da birçok ülkeye ulaşmıştır. Oltu Taşı tespihi elde çekildikçe parlayıp güzelleştiği gibi insan, buna karşı bağışıklık kazanıyor. 33'lük olanına "tek sayı", 99'lük olanına "üç sayı" adı verilmektedir. Kuka (yuvarlak), Kızılcık, Mercimek, Kesme, gümüş işlemeli tespih tipleri vardır.
Oltu Taşı taklitlerinden nasıl ayırt edilir
1. Oltu Taşını elinizin içine alıp nefesinizle buharlaştırdığınızda buharı çeker ve üzeri nemlenir.
2. Oltu Taşı tespihlerinin kendine has ağırlığı ve tok sesi vardır. (Mesela cam tespihler çık ağır, plastikler çok hafif olurlar)
3. Sürtünme ile elektriklendiği için küçük kağıt parçacıklarını kendine çeker
4. Bıçakla hafifçe kazındığında kahverengi toz çıkarır.
5. Kullandıkça parlar.

Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
ESKİ ERZURUM EVLERİ
Erzurum evlerindeki yapı sanatı kuşaktan kuşağa gelişerek sürdürülmüştür. Evlerin iklim koşullarının olumsuzluklarına göre biçimlenişi bu yöre mimarlığına ayrı bir özellik kazandırmıştır. Büyük boyutlu olan evler kalın kesme taş duvarlarla inşa edilirken belli aralıklarla yatay ahşap hatıllarla birbirine bağlanmıştır. Bu uygulama ağır taş yapımının deprem yüklerini karşılayabilmesi için yapılmıştır.
Yapılarda çeşitli taş cinsleri uygulanmıştır. Bunlardan koyu renkli bazalt türü Karataş temellerde ve su basmalarında, hafif kalker cinsi olan boztaş ise binanın dış yüzeylerini oluşturan duvarlarda kullanılmaktaydı. Kırmızı ve pembeye çalan kamber taşına bazı varlıklı ailelerin evlerinde rastlanmaktadır.
Ara duvarlarda tuğla malzemelerden yararlanılmıştır. Ancak taş ve ahşap kadar kullanım alanı yoktur. Ahşap ise taştan sonra en çok kullanılan yapı malzemesidir. Söğüt, kavak ve çam türlerinden başka ağaç cinslerine pek rastlanılmaz. Çıralı çam dayanıklı olduğundan taşıyıcı kirişlemelerde, pencere ve kapılarda, taş duvar içindeki ahşap hatıllarda kullanılmıştır.
Taş duvarlar pencere ve kapı yanları dahil köşelerde kesme, orta kısımlarda ise moloz yığma sistemiyle inşa edilmişti. Bu genel uygulama dışında ayrıca zengin evlerinde tüm yüzeylerin kesme taşla oluşturulduğu örnekler vardır. İç duvarlar tuğlayla örüldüğünden bağlayıcı olarak kireç harç kullanılır. Bağdadi sistemle ara bölmeler yapıldığında ise iki bağdadi çıtaları arasında izolasyonu sağlamak üzere ot ya da saman doldurulur.
Damları genellikle düz olarak kurulur. Bu tür damlar oda ve avlu üstündeki örtü için uygulanır. Tandırevi üstü örtülürken, çatıda kare biçiminde bırakılan boşluk üzerine diyogenal bindirmelerle üst üste daralarak yerleştirilen ahşap kirişler yükseldikçe daralarak bir sekizgen piramit oluşturur. Bu örtü Erzurum evlerine özgü bir detaylamadır. Bir de Pasin örtü denen ve alınların örtülmesinde kullanılan iki yana eğimli basit bir örtü sistemi vardır. Bu örtülerin tümünde geçerli olmak üzere önce kirişleme üzerine söğüt dalları, sonra bunun üzerine toprak serilerek çatı tamamlanmış olur.
Erzurum evlerinin cephelerinde en önemli öğe ise çıkmalarıdır. Bazı örneklerde zemin kata tavan olan üst kat döşemesi, 40 ile 90 santimetre kadar dışarıya taşırarak verev çıkmalar yapılmıştır. Diğer bazı örneklerde ise tüm kat değil odaların bazıları sokağa taşırılmıştır.
Plan şemasındaki Erzurum evi karakterini zemin kattaki avluya Tandırevi çözümleri belirler. Giriş kapısından içeri geçildiğinde önce avluya ulaşılır. Buradan yandaki mekanlara, tandır evine ve üst katta divanhaneye geçilir.
Tandır evinin plan şeması kare, dikdörtgen ya da uzun
dikdörtgen olabilir. 
Bu sonuncu tandır evinin arkada olduğu durumlarda meydana gelir.
Tandırevi, oturma, dinlenme, yemek yeme gerekirse yatma gibi işlevlerin sürdürüldüğü çok amaçlı kullanılan bir mekandır. En küçükleri 5x6 metre boyutlarında olan bu mekanın genellikle kare ya da kareye yakın dikdörtgen olması, üzerine oluşturulacak kırlangıç çatı için kolaylık sağlamaktadır.
Odalar, dolap, sedir ve ocaklarıyla Anadolu'nun diğer yörelerindeki ilkelerin geçerli olduğu mekanlardır.
Sofa ise karasal iklimin oldukça küçülmüş ve işlevinin önemli bir bölümünü yitirmiş yalnızca geçit mekanı haline dönüşmüştür. Sofadaki günlük yaşamla ilgili işlev tandır evinde sürdürülmektedir. 
Yapı Malzemesi
Erzurum evlerinin ana özelliklerini belirleyen önemli bir etkende yapı malzemesidir. Ana yapı malzemesi taş,ahşap,toprak,tuğla ve maden olarak ele alınır. 
1- Taş : Köşe ve cephelerde yontu taş,diğer kısımlarda moloz taş duvarlar kullanılmıştır. Karataş, Boztaş ve Kamber taşı gibi türleri vardır. Karataş, Hasankale civarından ve Nene hatun (Sivişli) Köyü; Boztaş, Ağzı açık tabya ve Ağveren Köyü; Kamber taşı ise aynı adlı köyün ocaklarından temin edilmiştir.
2- Ahşap : Erzurum evlerinde taştan sonra en çok kullanılan yapı elemanıdır. Duvarları bağlayan hatıllar,toprak örtüyü taşıyan kirişler,döşeme ,tavan ve bütün doğramalar ahşap olarak yapılmıştır. Çam,kavak ve söğüt en çok kullanılan ağaç çeşitleridir. Saz ve kamış da damın örtülmesinde yardımcı malzeme olarak kullanılmıştır.
3- Toprak : Erzurum evlerinin ana örtü malzemesi,taş duvarların bağlayıcı elemanıdır. Toprak malzeme şehir çevresinden tabyalardan kolaylıkla temin edilirdi.
4- Tuğla : Toprak elverişli olduğu için yapılan tuğlalar kalitelidir. Tuğla, ara bölmelerde 1.katın cephesinde ve baca yapımında kullanılmıştır.
5- Maden : Sıcak demir işleri olarak kullanılmıştır. Kapı ve pencere menteşeleri,kuşakları,çiviler,pencere parmakları,kapı tokmakları demirden yapılmıştır. Bronz döküm kapı tokmakları da kullanılmıştır.
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
 
ERZURUM YEMEKLERİ

Herle Aşı:
Bir miktar un tereyağında iyice kavrulur, üzerine bir miktar su konur ve devamlı karıştırılır. 15–20 dakika kaynatılır ve sıcak sıcak içilir. Bu çorba bilhassa kış aylarında yapılır. Hastalara herle çorbası içirilerek terletilir ve şifaya kavuşmaları sağlanır.
 
Su Böreği : 
Anadolu'nun muhtelif yerlerinde pişirilen bu böreği Erzurum'da yufkası ince ve kalınlığı az olarak yapılır. İçerisine Civil Peynir ve Maydanoz konulur. İnce ve özenli bir şekilde açılmış yufkalar önce kaynar suda haşlanır daha sonra soğuk su ile yıkanarak tepsiye serilir ve her yufkanın arasına erimiş tereyağı serpilir.
 
Çağ Kebabı :
Keçi veya kuzu etinden yapılan bir çeşit kebaptır. Önceden terbiye edilmiş etin yatık bir şişe geçirilip odun ateşi üzerinde pişirilmesiyle hazırlanır. Cağ adı verilen şişler kullanılarak servis yapıldığından bu adı almıştır. Günümüzde Türkiye'nin birçok yerinde yapılıp tüketilmektedir. 
Hazırlanan parça etler, soğan, reyhan, tuz ve karabiber gibi baharatlar ile birlikte iyice yoğrulur. Daha lezzetli olması istenirse hazırlanan et 24 saat serin ortamda veya buzdolabında dinlendirilir. Bu süre sonunda cağ kebabı pişirilmeye başlanabilir. Et yatık biçimde odun ateşinin kızgın közüne 10–15 cm yüksekte pişirilir ve döner bıçağı ile birer porsiyon kesilip cağ üzerinde ızgaraya konulur. Burada biraz daha pişirilir. Soğan, domates ve tandır ekmeği veya lavaş ile birlikte servis edilir.
 
Tatar Böreği:
Hamur iyice yoğrulduktan sonra yufka açılır. Yufkalar börek yufkası gibi değil biraz kalındır. Açılan yufkalar parçalara bölünür. Bu parçalar üçgen şeklinde küçük küçük parçalara ayrılır. Kaynayan suya atılır, haşlanır. Suyu süzüldükten sonra tepsiye alınır, üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızgın tereyağı dökülür. Bunun üzerine zevke göre, ya kavrulmuş kıyma veya küçük küçük doğranmış ve tereyağında pembeleşinceye kadar kavrulmuş soğan dökülür. Sıcak olarak yenir.
 
Hıngel:
Yurdumuzun her yöresinde mantı olarak bilinmekte ve yenilmektedir. Erzurum'da Hıngel (mantı) sulu ve susuz olarak iki şekilde pişirilmektedir
A-Susuz Hıngel: Hamur iyice hasıllanır. Yufka şeklinde açılır, kesilir içine evvelce hazırlanmış kıyma konur. Yarım daire veya bohça şeklinde kapatılır. Kaynamakta olan suyun içine atılır ve haşlanır. Piştikten sonra suyu süzülür. Geniş bir tepsiye alınır. Üzerine sarımsaklı bol yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülerek yenir. 
B-Sulu Hıngel: Hazırlanışı aynen susuz hıngel gibidir. Haşlama suyu dökülmez, bol salça ve bir miktar tereyağı konur. Suyu ile birlikte tepsiye dökülür. Üzerine sarımsaklı yoğurt, kızdırılmış tereyağı ve salça dökülerek servis yapılır.
 
Ekşili Dolma :
Üzüm yapraklarına karışımlı et sarılan bu dolmanın etine biraz Ekşi Pestil katılarak doldurulur. Ekşili Dolma, diğer dolmalara nazaran uzun ve büyükçe olduğundan İri Dolma diye de anılır.
 
Kesme Çorbası :
Evde hazırlanan hamurdan hazırlanan yufkalar erişte biçiminde kesilir. Fındık büyüklüğünde hazırlanan köfte, mercimek, soğarıç ve tarkın karışımı ile pişirilir.
 
Ayran Aşı : 
Bazı yörelerde Yayla Çorbası denen bu çorbaya Erzurum'da Ayran aşı denilir. Yoğurt çırpılır ve su eklenerek ayran haline getirilir. Daha sonra denler haşlanır. Hazırlanan ayrana biraz un katılır. Ayran biraz haşlanan denelerle karıştırılarak orta ateşte olmak üzere ocağa konulur. Bu karışıma hazırlanan ufak köfteler eklenir ve karışım kaynamaya çıkıncaya kadar yavaş yavaş karıştırılır. Karışım Kaynamaya çıktıktan sonra bir müddet daha kaynatılır. Daha sonra tereyağı aşotu ve diğer istenen baharatların karışımından oluşan anık karışıma katılır bundan sonra ayran aşımız hazır hale gelir...
 
Çiriş :
İlkbaharda dağlarda yetişen yabani bir bitkidir. Yörede sebze yerine kullanılır. Genellikle ıspanakla yapılan yemekler gibi hazırlanır. Parça et veya kavurma etle pişirilebilir.
 
Çeç Pancarı :
Yörede Pancarın yeşil saplarına çeç adı verilir. Bu da sebze olarak kullanılır. Çiriş Gibi parça etle pişirilebilir.
 
Çortuti Pancarı :
Bu yemek için gerek turşuya vurulmuş şalgam gerekse taze şalgam kullanılabilir. Şalgamlar erişte biçiminde ince ince kıyıldıktan sonra yağda kavrulur ve kavrulmuş kıyma ile pişirilir. Yalnız bu yemek salçasız hazırlanmalıdır.
 
Şalgam Dolması :
Şalgam, yaprak halinde dilimlenir ve arasına etten hazırlanmış dolmalık karışım konarak pişirilir.
 
Çaşır :
Çaşır, çiriş gibi dağlarda yetişen buruk bur tadı olan yabani bir bitkidir. Çaşır yenildiği gibi, patates haşlamasıyla karıştırılıp tereyağında kavrularak da yenir. Bunun dışında çaşır haşlanır, haşlanan çaşır un ve yumurtaya batırılarak yağda kızartılır, buna çaşır kızartması denir. Erzurumlu yılda en az bir defa çaşır yer. Şifalı olduğuna inanılır.
 
Borani:
Patatesin her türlü yemeği yapılır. Boranide bunlardan biridir. Patates haşlanır, kabukları soyulur ve bir tepsiye doğranır. Üzerine bol sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış tereyağı dökülür, sıcak olarak yenir.
 
Yumurta Pilavı :
Yumurta pilavının hamuru hazırlanırken içine yumurta katılır. hamur yoğrulduktan sonra erişte gibi kesilir, makarna gibi haşlanır ve üzerine tereyağı dökülerek yenilir.
 
Kadayıf Dolması :
Kadayıfın içerisine dövülmüş ceviz içi konularak dolma gibi sarılır.Sonra yumurtaya batırılarak yağda kızartılır. Kızartılan kadayıf dolması önceden hazırlanmış şerbete atılır daha sonra şerbetten çıkarılarak yenir.
 
ERZURUM FIKRALARI

Sözlü geleneğin en çok sevilen türlerinden biri olan fıkralar, Erzurum halkı arasında büyük ilgi görmekte, günlük hayatta örneklerine sık sık rastlanılmaktadır.
 
Erzurum'da çay çok içilir. Bunun için çay içilirken sorulmaz, vücut ısınıncaya ve çayın rengi duruluncaya kadar içilmeye devam edilir. Şu tekerleme çay için söylenmiştir: Çay nedir, say nedir çaya bak, göğe bak
 
Erzurum'da insan kış mevsiminde hastalanırsa; hastalığı da ciddi değilse eş dost şakayla şöyle diyebilir: "Allah aşkına kış günü başımıza iş çıkarma, bu ayazda mezar nasıl açılır? Seni gömelim derken biz ayazda donacağız.”
 
Erzurumlu zengin üşümemek için bir hamal yükü kadar giyinmek zorundadır. Fakir ise; üşümemek için sıcak bir yer bulmak üzere rahvan bir at gibi koşmalıdır. Bundan dolayı Erzurum'un zenginlerine "hamal", fakirlerine "rahvan at" denir.
 
"Erzurum'da bir üvey ana, görücü gelenler görmesinler diye üvey kızını tandıra sokar, görücüler gidince çıkarırmış. Kız bakmış olacak gibi değil, görücülere seslenmiş: "Fatma bacı tandırda, ayakları külvede”
 
Erzurumlu bir anne üçü de peltek olan kızlarına görücü yanında konuşmamalarını tembihler. Aksilik bu ya, bir köpek girip peynir tulumunu yalamaya başlar. Büyük kız feryad eder: "İt tuluğu laladi!" Ortanca işe karışır: "söylemeseydin lolurdi?" Kızların en akıllısı olan küçüğü de: "Onun dilleri öblüidir dulamaz" deyince, görücüler bir bahane ile kalkıp giderler.
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
ERZURUM HALK OYUNLARI

ERZURUM BARLARI
 
Erzurum halk oyunlarına "bar" adı verilir. "Bar" kelimesi "birliktelik", "topluluk" , "el ele tutuşmak", "bağlamak" ve "beraberce oynamak" gibi anlamlar taşımaktadır. Bar, çok eski ve köklü bir geçmişe dayanmaktadır. Barın oluşumunda; iklimin, coğrafyanın ve tarihi olayların etkisi olmakla birlikte antropologlara göre bar, Türklerin Asya'dan getirdikleri milli oyunlardan biridir. Erzurum, halk oyunları açısından oldukça zengin bir bölgedir. Bu zenginlik günümüzde de bütün güzellikleriyle ve orijinaline uygun olarak yaşatılmaktadır. Erzurum Halk oyunları ve türküleri derneği halk oyunları ekiplerinin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında düzenlenen yarışmalarda onur verici başarıları vardır. Erzurum barları kadın ve erkek barları olmak üzere iki bölüm halinde oynanır. Oltu ilçesinden Oltu köyünde yalnız erkeklerce Bar tutulur ve davul zurnayla oynanır. Aynı köyde Şeyh Şamil oyunu da vardır. Davul zurna veya mey eşliğiyle yürütülür, tek erkek oyunudur. 
 
BAR TERİMLERİ

Ağırlama: barın ilk bölümü, ağır, yavaş ve titizce oynanan bölümü.
Bar oyunu: Eğlenmeyi temel amaç edinen oyunlara denir.
Kolluk: Dizilişe göre, barbaşının hemen solunda olan oyuncuya denir. 
Koltukaltı: Koltuk. 
Pöççük: Bar dizisinin en sonundaki oyuncuya verilen ad. 
Daldaş: Dadaş. 
Kelleler: Koltukaltı ile kolluk altı arasında kalan oyuncuların tümüne denir.
Sıra oyuncular: Kelleler. 
Sekme: Bar oyununun çabuk ve çevik hareketlerle oynanan bölümü. 
Yelleme: İki kısımlı barlarda ikinci kısma verilen ad. sekme ile ağırlama arasında oynanır 
Bar sırası: Barların birbiri peşi sıra oynanması gerektiğinde izlenecek geleneksel yol. 
Bar havası: Bar oyunlarının ezgi ve müziğini anlatan bir deyimdir. 
Bar tutmak: Bar topluluğunu para karşılığı kiralamaktır. 
Bar tutuşmak: Bar oynayacak oyuncuların ortaya çıkmaları. 
Bar çeken: Barbaşı.
 
Bar Çeşitleri :
 
A- Erkek Barları: Baş Bar, İkinci Bar (1.aşırma), Sekme, İkinci Aşırma, Nari, Dello, Koçeri, Temirağa, Tamzara, Tavuk Bari, Felek, Çingeneler, Uzun Dere, Daldalar, Yayvan, Hançer Bari,
B-Kadın Barları: Kavak, Çiftbeyaz Güvercin, Çember, Döne, Nari, Çarşıda Üzüm Kara, Sallama, Mendilimde kişmiş ile Badem Var, Tortumun Eymeleri, Aşşahtan Gelirem, Köylü Kızı, Delikız
 
ERKEK KIYAFETLERİ
 
Cistik: Bar oynarken ayağa giyilen ayakkabıdır. Derisinin çok yumuşak olması en büyük özelliğidir. Bu özelliğe istinaden ayak figürleri daha kolay gerçekleştirilir. Yaşlılar tarafından giyilene markop, gençlerin giydiğine yemeni denir.

Zığva: Uçkurlu, beli bol lacivert kumaştan yapılan arkası torba şeklinde pileli giysidir.Bunun üzerine siyah ipek kaytansüs olarak işlenir.Zığvanın bol olmasını sağlayan pile sayısının 32 olmasına özen gösterilir.

Yelek: Lacivert kumaştan yapılmıştır. İki tarafa kapanabilen kaytanlı ilikleri vardır, kenarları ve cep ağızları kaytanla işlenmiştir.

Gömlek: Gömlekler beyaz olup dik yakalıdır. Düğmeleri beyaz veya siyah olabilir. Uzun olan kol ağızlarında 4-5 düğme bulunur.

Kazeki: Uzun kollu kısa bir cekettir. Kolları geniş kol etrafları siyah kaytanla, ön tarafı ve cep ağızları motifli kaytanla süslüdür.

Kuşak: Eskiden Acem, Trablus veya Tosya şalı diye adlandırılan renkli iplerle örülmüş-dokunmuş, bar oynayanın belini sıcak tuttuğu gibi aynı zamanda cep vazifesi gören kumaştır.

Gümüş köstek: Gümüşten yapılmış, yelek üzerine asılan daha önceleri saat taşımada kullanılan ince zincirden aksesuardır.

Bazubent: Ekseriyetle boncukla örülür. Gümüş olanlarıda vardır. Kola takılan içerisine karınca duası, ayet-ül-kürsi duaları konulur.

Mendil: Erzurum barlarında mendil kullanmak bir maharet işidir. Mendil her barın ritmine ve psikolojisine göre kullanılır.
 
KADIN KIYAFETLERİ
 
Bindallı: Kadife üzerine simle Türk motifleri işlenmiş giysidir. Göğüs ve boyun kısımları dantelle süslenebilir. Aynı danteller kol ağzınada eklenir. Kol, beden ve bel kısmı vücuda oturur, tek kısmı ise rahat hareket maksadıyla geniş yapılır.

Leçek(yazma): Başa örtülen, pullarla ve boncuklarla oyalanarak süslenen pamuktan yapılmış başörtüsüdür. Bu isim halen kullanılmaktadır.

Gümüş kemer: Bar oynayan Erzurumlu kadının belinde bulunur. Muhtelif parçalar halkalarla birbirine tutturularak kemer oluşturulur. İşlemelidir, kaşı daha süslüdür. Bazılarında sedef kakmalar bulunur. Şimdi kakmalı kemerler yapılmadığından antika değeri taşımaktadırlar. 

Pabuç: Pabuçlar siyah ve önden bağlıdır. Yumuşak deriden yapılmış olup hafiftir. Kolay hareket olanağı sağlar.

Dizleme: Beyaz yünden örülmüş, diz kapaklarına kadar uzanan çoraplardır.

Mendil ve diğer aksesuarlar: Erkek barlarında olduğu gibi, kadın barlarında da barbaşı ve pöççükte mendil bulunur, ayrıca boyuna beşi birlik, Oltu taşı kolyeler, kollara burma bilezik parmaklara da yüzük takılır.
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
 
ERZURUM BİLMECELERİ

Erzurum'da bilmeceye "mesel" denir. Eskiden uzun kış gecelerinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde toplanır, eğlenir, birbirlerine hikaye anlatır, mesel sorar, yüzük oyunu oynarlardı. Erkekler veya bayanlar arasında "herfene" düzenlendiği de olurdu. Herfene yapıldığı gün; her ev kendisine verilen yemeği yapar, akşam üzeri toplantı yerine gidilirdi. Yemekler yenir, çaylar-kahveler içilir, daha sonra buğdaydan yapılan kavurga gibi yiyecekler ortaya çıkartılırdı.

Herfene sonunda yapılan eğlencelerden en çok ilgi çekenlerin başında yörede "mesel" denilen bilmecelerin sorulması gelirdi. Bilmece sorulmasının bir usulü vardı. Bilmeceyi soran karşısındakine "bil bakalım" dedikten sonra bir düşünme ve çözme zamanı bırakırdı. Cevap vermekte güçlük çeken, birtakım ip uçlan İster, Bunun için karşı sorular yöneltirdi. "Canlı mı, cansız mı?" "Yenilir mi, içilir mi?" gibi sorulara karşılık bilmececi "yenilir" veya "İçilir" diye açıklamalarda bulunurdu.
 
Bu açıklamalarla çözüme gidilmezse "satın alınır mı. alınmaz mı?", "canlı mı, cansız mı?" gibi farklı sorular sorulabilirdi.
 
Bazen de topluluk iki gruba ayrılarak karşılıklı sorular sorar, cevap beklerler. Bu durumda yenilen taraf, yenen tarafa ziyafet vermek zorunda kalırdı.
 
Sayıları oldukça kabarık olan Erzurum bilmecelerinin bir bölümünü veriyoruz:
 
Ak tavuk suya dalar (Pirinç)
Geldi bişe konak oldu (Çadır)
Ateşi yakar, pekmezi akar (Çıra)
Atlayarak yürür, patlayarak ölür (Pire)
Atlı kantar, et tartar (Küpe)
Beti giderim o gider (Gölge)
Bir küçücük mil taşı dolanır dağı taşı (Göz)
Bir yerinden girilir, üç yerinden çıkılır (Gömlek)
Biz biz idik, Otuziki kız idik, Ezildik, büzüldük Bir duvara dizildik (Dişlerimiz)
Canlı gider, cansız kovalar (Araba)
Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane (Nar)
Çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, tadına doyulmaz (Uyku)
Çıngıllı hamam Kurnası tamam Bir gelin aldım Babası imam (Saat)
Dalda durur, elde durmaz (Kuş)
Dam üstünde kalaylı tas (Ay)
Derisi var, kanı yok (Körük) 
Elde yapılır, ette asılır (Küpe)
Ey melez melez tandır başına gelemez gelse geri dönmez, kayadır, taştır, bunu bilmeyenin avradı boş olur (Elmas)
Gece gider üşümez, gündüz gider üşenmez, beline kuşak kuşanmaz (Nehir)
Her eve anahtarsız girer (Rüzgar)
Hey ne idim ne idim, Samur kürklü bey idim, Felek bent şaşırttı, Kızgın küle düşürdü (Kestane)
İçi ateş, dışı taş biri kuru, biri yaş (Dünya)
İki arkadaş birbirini kovalar (Gece-Gündüz)
İki merek, bir direk (Burun)
Kara kaşık, duvara yapışık (Kırlangıç)
Karanlık kapının kurdu, Vurdu kapıyı kırdı, Biri içeri girdi İkisi kapıda durdu (Hırsız)
Küçük mezar Dünyayı gezer (Ayakkabı)
Mavi atlas İğne batmaz makas kesmez terzi biçmez (Gökyüzü)
Min min minare, dibi daire, yüzbin çiçek bir lale (Ay, gök, yıldızlar)
Ninenin etekleri, süpürür sokakları onay yatar iki ay kalkar feneri yakar (Ateş Böceği)
O odanın içinde oda onun içinde (Ayna)
Üstü çayır biçerem altı göze içerem (Koyun)
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
 
ERZURUM ATASÖZLERİ

Atasözleri, bir fikri, bir öğüdü mecaz yolu ile kısa ve kesin olarak anlatan, eskiden beri söylene gelmiş veciz sözlerdir. Asıl atasözleri yanında, fıkra türünde söylenmiş olanlar da vardır. Bunlar, çok kısıtlanmış hikâye yapısındadırlar. Karşılıklı konuşmayı belirten İki simetrik yan cümleyi içine alırlar. Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi genellikle geçmiş zamanla kullanılır:

Erzurum ve çevresi atasözleri bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Yöreden derlediğimiz bazı atasözlerini veriyoruz:
 
Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz 
Aç tavuk rüyasında darı görürmüş
Ağacı kurt öldürür, insanı dert
Ağır taşı kimse yerinden kaldıramaz
Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş
Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir
Alışmış kudurmuştan beterdir
Allah dağına bakar kar verir
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı
Allah'ın bildiği kuldan saklanmaz
Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste
Araz (Araş) akar, göz bakar
Arsız neden arlanır, çulda giyse sallanır
Asıl azmaz
Aslını yitiren haramzadedir
Aş taşınca kepçeye paha biçilmez
At binenin, kılıç kuşananındır
Ateşle barut bir arada bulunmaz
Ateş olmayan yerde duman çıkmaz
Atın ölümü arpadan olsun
Ava giden avlanır
Avcı avında yolcu yolunda gerek
Avrat vardır arpa unundan aş yapar, avrat vardır dolu ambarı boş yapar
Az tamah çok ziyan, getirir
Balık baştan kokar
Başa gelen çekilir
Başı bezeklinin aşı tezekli olur
Ben ağa sen ağa inekleri kim sağa
Ben umarım bacımdan, bacım ölür acından
Benim için şap da bir şekerde
Besle kargayı oysun gözünü
Bir eli yağda bir eli balda
Bir ye bin şükret
Borcun yoksa kefil ol. vaktin çoksa şahit ol
Boş çuval dik durmaz
Büyük lokma ye, büyük söz söyleme
Bugünün işini yarına bırakma
Bugünkü tavuk yarınki kazdan iyidir
Buz üstüne bina yapılmaz 
Can boğazdan geçer
Can çıkmadan huy çıkmaz
Cömertsin der, maldan ederler. Yiğitsin der candan
Çağrılan yere erinme, çağırmayan yere görünme
Çarşıda mum yok korun (körün) talaşına (telâşına)
Çıra, dibine ışık vermez
Çok segirden (koşan) tez yorulur
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin
Çöreğinde çiği olan gocunur
Çürük tahta mıhi (çivi] tutmaz
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden aşar
Davacısı kadı olanın, yardımcısı Allah olsun
Davulun sesi uzaktan hoş gelir
Deli dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun
Delik büyük, yama küçük
Deliye hergün bayram
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş
Demiri nem çürütür, insanı gam
Deveye diken lazım boynunu uzatsın
Dilin kemiği yok
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Dünya malı dünyada kalır
Dünya yansa bir horum (bağ) otu yanmaz
Düşmez kalkmaz bir Allah'tır
Ecel geldi cihana, bas ağrısı bahane 
Eceli gelen keçi çobanın değneğine sıçrar
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste
Elin ağzı torba değil ki çekip bûzesin
El mi yaman, bey mi?
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz
El kazanı ile aş kaynamaz
El yarası onulur, dil yarası onulmaz
Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez
Eşek çamura batanca yol gösteren çok olur
Et tırnaktan ayrılmaz
Ev alma komşu al
Ev danası öküz olmaz
Evdeki hesap çarşıya uymaz
Evli evinde, köylü, köyünde gerek
Fazla mal, göz çıkarmaz
Felek kimine kürk giydirir, kimine yelek
Fukaranın ahı, tahttan İndirir şahı
Gelen gideni aratır
Gelin ata binmiş, "ya kısmet demiş ''
Geven ne ki gölgesi ne ola
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur
Gün doğar, âlem görür
Gün doğmadan neler olur
Güneş balçıkla sıvanmaz
Güvenme varlığa, düşersin darlığa
Güzelin basından çile eksik olmaz
Güzün gelişi yazdan bellidir
Hamama giden terler
Harman yel ile düğün el ile olur
Hazıra dağlar dayanmaz
Her horoz kendi çöplüğünde öter
Her kuşun eti yenmez
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır
Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar
Hırsız evden olunca, öküz bacadan çıkar
Hırsıza beyler borçludur
İmam evinde aş ölü gözünde yaş bulunmaz 
İnsani arkadaşı azdırır
İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma kurur
İnek öldü şab kesildi dana öldü hep kesildi
İnsanın yere bakanından suyun durgun akanından kork
İnsanoğlu kanatsız kuştur
İsli kazanın yanında durma sana da is bulaşır
İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü Kara
İşten artmaz, dişten arta
İyi dost kara günde belli olur
İyi olacak hastanın doktor ayağına gelir
Kabahat da gizli ibadet de
Kabahat samur kürk olsa, kimse üzerine almaz
Kabul olunmayacak duaya amin denilmez
Kadı ekmeğini karınca yemez
Kadı kızında bile kusur bulunur
Kalp kalbe karşıdır
Kalpten kalbe yol vardır
Kara haber tez duyulur
Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yere kucaklamış
Kârını bilmeyen kasap, elinde kalır masat
Kaş İle göz, gerisi söz
Kaynayan kazan kapak tutmaz
Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez
Kazma kuyunu, kazarlar kuyunu
Kediye ciğer emanet edilmez
Komşu komşuya bakar canını ateşe yakar
 
Kaynak: Dr. Lütfi SEZEN
https://www.tccb.gov.tr/
https://www.icisleri.gov.tr/
https://www.turkiye.gov.tr/
https://www.cimer.gov.tr/
 

Bizi Takip Edin

  • Resmi İlan Portalı
  • Bilgi Edinme
  • Kolluk Gözetim Komisyonu
  • KAAN Projesi
Dr. Refik Saydam Cad. Valilik Binası Yakutiye / ERZURUM
Mesai Saatleri içi :0 442 237 50 04-05 **** Mesai Saatleri Dışı: 0 442 235 70 81 -82
 
Sizlere daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerezlere yer veriyoruz 🍪 Çerez politikamız hakkında bilgi edinmek için tıklayınız